A) Mecaza Dayalı Söz Sanatları
1. Mecaz
Bir sözcüğün ya da sözün gerçek anlamından sıyrılarak yeni bir anlama gelecek şekilde kullanılmasına mecaz denir. Mecaz genellikle anlatımı daha etkili bir duruma getirmek, anlatıma canlılık katmak amacıyla yapılır. Mecaz anlamlı sözcükler duygu ve hayale zenginlik katar.
“Açık kapıdan içeri rüzgâr giriyordu.” cümlesinde “açık” sözcüğü gerçek anlamıyla “kapalı karşıtı, açılmış” anlamında kullanılmıştır.
“Açık görüşlü bir insandır.” cümlesinde ise gerçek anlamının dışında mecaz anlamı ile kullanılmıştır.
“Bu adam galiba karanlık işlerle uğraşıyor.” cümlesinde karanlık sözcüğü gerçek anlamından uzaklaşarak “yasal olmayan” anlamıyla mecaz anlamda kullanılmıştır.
Not: Mecaz aslında başlı başına bir edebi sanat değildir. Daha çok bazı sanatların ortaya çıkmasına yardımcı olur. Örneğin teşbih, istiare, teşhis, kinaye, mecaz-ı mürsel gibi sanatlar mecaza dayalıdır.
2. Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması, Düz Değişmece)
Benzetme amacı olmaksızın bir sözün ilgili olduğu başka bir sözün yerine kullanılmasıdır. Bu söz sanatında iki söz arasında parça-bütün, iç-dış, yapıt-sanatçı gibi çağrışım ilişkileri bulunur. Burada iki söz arasında herhangi bir benzerlik söz konusu değildir.
Örnekler:
İç-Dış İlgisi:
Tencere kaynamadı mı hâlâ? (Tencerenin içindekiler kastedilmiş)
Sobayı yakın da ısınalım. (Sobanın içindeki yakacaklar kastedilmiş)
Parça-Bütün İlgisi:
Gemi nihayet Samsun’a yanaştı. (Liman kastedilmiş)
Bir yelken kıyıya doğru yaklaşıyor. (Gemi, tekne gibi bir deniz taşıtı kastedilmiş)
Eser – Sanatçı İlgisi:
Sanırım şu duvarda asılı olan, bir Picasso.
Son zamanlarda Orhan Veli okumaya başladım.
Yer, Yön, Bölge – İnsan İlişkisi
– Sinemaya gitmek için evden izin almalıyım.
– Ankara, bu notaya cevap vermekte gecikmedi. www.edebiyatvedil.net
– Alex’in gölüyle tribünler ayağa kalktı.
Eşya-İnsan İlişkisi:
Bu dergide çok ünlü kalemler yazıyor.
Başarılı eldiven ringde rakibini yere serdi.
Fransız pedal, son turda altın madalyayı kaçırdı.
3. Teşbih (Benzetme)
Sözü daha etkili bir hale getirmek amacıyla aralarında ilgi bulunan iki unsurdan anlamca zayıf olanı kuvvetli olana benzetme sanatıdır.
Benzetmede dört unsur bulunur:
Benzeyen
Kendisine benzetilen
Benzetme yönü
Benzetme edatı
Bu dört ögenin kullanılıp kullanılmamasına göre benzetme dört çeşide ayrılır:
a) Tam (Mufassal, Ayrıntılı) Teşbih: Dört ögesi de bulunan benzetmedir.
“Köpekbalığı bir motor misali hızla kayığa yaklaşıyordu.” cümlesinde köpekbalığı hızı yönüyle motora benzetilmiş, “misali” edatı da kullanılmış ve ayrıntılı teşbih yapılmıştır.
Örnekler:
Beni üzen asıl şey buz gibi soğuk bakışlarıydı.
Saf insanları kaz gibi yoluyorlar.
Yüzüme değen nefesi ejderha ateşi kadar sıcaktı.
b) Kısaltılmış (Muhtasar)Teşbih: Benzetme yönü bulunmayan benzetmedir.
“Bu dört mısra değildi, sanki dört damla kandı.” F.N. Çamlıbel’in bu dizelerinde dört mısra, dört damla kana benzetilmiştir. Sanki edatı da kullanılmış ama hangi yönden benzetildiği söylenmediği için kısaltılmış benzetme yapılmıştır.
Örnekler:
Aslan gibidir Osman, ona güvenebilirsin.
Cennet gibi bir ormanda piknik yaptık.
O fındık kabuğu kadar evde ne kadar mutluyduk.
c) Pekiştirilmiş Teşbih: Benzetme edatı bulunmayan benzetmedir.
“Gül kırmızısı dudaklarının kızıllığı göz alıcıydı.” Bu cümlede kırmızılığı yönüyle dudak, güle benzetilmiştir ama benzetme edatı kullanılmadığından pekiştirilmiş benzetme yapılmıştır.
Örnekler:
Bir siyah elmastır gözlerin
Sürüklenen bir kış ölüsüdür zaman
d) Yalın Teşbih (teşbih-i beliğ): Benzeyen ve kendisine benzetilenle yapılan benzetmedir.
“Gül yanaklarında yaşlar niye?” Bu cümlede yanak güle benzetilmiştir. Benzetme yönü ve edatı kullanılmadığından teşbih-i beliğ yani yalın benzetme yapılmıştır.
Örnekler:
Güzel sevmek bir sarp kale.
Dünya bir han; konan, göçer
4. İstiare (Eğretileme):
Benzetmenin temel unsurlarından olan benzeyen ve benzetilenden yalnızca biri kullanılarak yapılır. İstiare benzeyen veya benzetilenden hangisinin kullanıldığına göre temelde ikiye ayrılır. Bunların yanında bir de temsili istiare vardır.
a) Açık İstiare: Yalnızca benzetilenle yapılan benzeyenin bulunmadığı istiaredir.
Örnekler:
Gözünden inciler damlıyordu. (Göz yaşı)
Bir hilal uğruna ya rab ne güneşler batıyor. (asker)
Gencecik fidanlarımızı gurbete uğurladık. (genç insanlar)
b) Kapalı İstiare: Yalnızca benzeyenle yapılan benzetilenin bulunmadığı istiaredir.
Örnekler:
Can kafeste durmaz uçar. (kuş)
Bu şüphe yıllardır beynimi kemirip duruyor. (kemirgen)
Ninniler söylermiş bir serin dere. (insan)
Not: Her kişileştirmede bir kapalı istiare vardır çünkü bu tür benzetmelerde kendisine benzetilen insandır ve söylenmemiştir. Bununla birlikte her kapalı istiarede kişileştirme yoktur.
c) Temsili İstiare (Yaygın İstiare): Benzetme ögelerinden sadece birisiyle ve birden çok benzerlik (benzetme yönü) gösterilerek yapılan istiaredir.
Örnek:
“Bin gemle bağlanan yağız at şâha kalkıyor
Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor
Son macerayı dinlememiş varsa, anlatın
Râm etmek isteyenler o mağrur, asil atın
Beyhudedir her uzvuna bir halka bulsa da www.edebiyatvedil.net
Boştur köpüklü ağzına gemler vurulsa da
Coştukça böyle sel gibi bağrında hisleri
Bir gün başında kalmayacaktır seyisleri
Son şanlı mâcerâsını tarihe anlatın
Zincir içinde bağlı duran kahraman atın
Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor
Asrın baş eğdi sandığı at, şâha kalkıyor”
Faruk Nafiz Çamlıbel’e ait olan yukarıdaki “At” şiiri temsili istiarenin güzel bir örneğidir. Şiirde atın çeşitli özellikleri ile Türk milletinin özellikleri arasında benzerlik kurulmuştur. Şair şiirinde bir attan söz eder. Bu atın şaha kalktığını, zincirlerini ve seyislerini umursamadığını, ona gem vurmanın boş bir uğraş olduğunu anlatır. Bu şiirde “at” Türk milletini karşılayan bir sembol olarak kullanılmıştır. Yani şiirde Türk milleti şaha kalkan, zincirlerini önemsemeyen, gem vurulamayan bir ata benzetilmiş ama Türk milleti söylenmemiştir.
5. Teşhis (Kişileştirme)
İnsan dışındaki varlıklara insana ait özellikler kazandırma sanatıdır.
Örnekler:
-Baharla birlikte kuşlar şarkılar söylemeye başlar
-Tarihin dilinden düşmez bu destan
Nehirler gazidir, dağlar kahraman
-Ufukta günün boynu büküldü.
6. İntak (Konuşturma)
Kişileştirilen varlıklara söz söyletme, onları konuşturma sanatıdır. Konuşturma kişileştirmeden sonra gelir. Varlık önce kişileştirilir, sonra konuşturulur.
Örnekler:
-Ey benim sarı tamburam!
Sen ne için inilersin
İçim oyuk derdim büyük
Ben onun için inlerim
-Kulağının dibinde haykırdı fırtına:
Isınmak istiyorsan toprağı çek sırtına.
7. Kinaye
Bir sözü hem gerçek hem de mecaz anlamda kullanmaktır. Kinayede daha çok mecaz anlam kastedilir.
“Dilber bezme (meclise) gelince yüzü güldü aşıkın.” cümlesinde ‘yüzü güldü’ sözünde kinaye yapılmıştır. Burada anlatılmak istenen sevgilinin geldiğini gören aşığın “gülmesi” ve bu duruma “çok sevinmesi”dir.
Örnekler:
– Mum dibine ışık vermez.
– Ateş düştüğü yeri yakar.
– Dadaloğlu’m der ki belim büküldü
Gözümün cevheri yere döküldü
8. Tariz (İğneleme, Dokundurma)
Bir kişiyi iğneleme, onunla alay etme veya bir durumu eleştirme amacıyla söylenen sözü tam tersi anlama gelecek şekilde nükte yaparak anlatma sanatıdır. Örneğin çok cimri bir insan için “Ne kadar cömertsiniz.” ifadesini kullanmak bir tarizdir.
Örnekler:
-Her nere gidersen eyle talanı
Öyle yap ki ağlatasın güleni
Bir saatte söyle yüz yalanı
El bir doğru söz söylerse inanma
-Bizim oğlan çok çalışkan, sadece sekiz zayıfı var.
-Müftü Efendi bize kafir demiş
Tutalım ben ona diyem müselman
Lakin varılınca rûz-ı mahşere
İkimiz çıkarız o anda yalan
B) Anlama Dayalı Söz Sanatları
C) Sese / Söze Dayalı Söz Sanatları
Çok teşşekkurler guzel olmus
Rica ederim. Beğendiğinize sevindim.
Ellerinize saglik cok faydali oldu
Teşekkürler. Faydalı olduğuna sevindim.