Roman
- Gerçek ya da yazar tarafından gerçeğe yakın tasarlanmış olayların kişi, zaman ve mekân unsurları çevresinde anlatıldığı uzun sanatsal yazılardır.
- Roman, Latince “romanus” sözcüğünden doğmuştur. “Gerçek ve hayalî bir olayın düz yazı şeklindeki hikâyesi” anlamına gelir.
- Olaylar, uzun betimlemeler ve psikolojik tahlillerle beraber kurmaca bir düzen içinde anlatılır.
- Romanda yer alan olaylar, yaşamın bire bir kopyası değildir. Anlatılan olaylar gerçek bile olsa yazar, bunları kendi hayal süzgecinden geçirerek yeniden düzenler, biçimlendirir ve kurmaca bir yapıya dönüştürür.
- Hikayeye göre çok daha uzun olması, olayların ve kişilerin detaylı ve çok yönlü anlatılmasına olanak tanır.
- Belirli bir olayı anlatmaktan çok, belirli kişilerin başından geçen olaylar zincirini anlatır.
- Kişi sayısı fazladır.
- Hikâyedeki gibi olay, kişi, yer ve zaman vardır ancak bu unsurlar hikâyeye göre çok daha kapsamlıdır.
- Dünya edebiyatında modern anlamda bu türün ilk örneğini Cervantes, “Don Kişot” adlı yapıtıyla vermiştir.
Türk Edebiyatında Romanın Tarihi Gelişimi
Roman, Türk edebiyatında Tanzimat Dönemi’yle birlikte görülmüştür. Bu döneme kadar romanın yerini destan, masal, efsane, mesnevi ve halk hikayeleri gibi türler tutmuştur. Tanzimat Dönemi romanları ilk olma özelliği taşıdığından teknik açıdan kusurludur. Servet-i Fünun Dönemi’nde Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu gibi romanlarla bu kusurlar giderilmiş ve Batılı anlamda roman örnekleri verilmeye başlanmıştır. Millî Edebiyat Dönemi’ne kadar romanlarda mekân olarak genellikle İstanbul seçilmiş, Millî Edebiyat Dönemi’nde Reşat Nuri Güntekin, “Çalıkuşu” romanıyla romanların konusunu ilk kez Anadolu’ya yöneltmiştir.
Cumhuriyet Dönemi’nden itibaren roman konuları değişmeye başlamış; 1950’li yıllardan sonra Orhan Kemal, Kemal Yaşar, Kemal Tahir gibi isimler yoksulluk çeken, ezilen insanların yaşamını, işçi-işveren çatışmasını, köylülerin sorunlarını toplumcu gerçekçi bir anlayışla eserlerine yansıtmışlardır. Buna paralel olarak Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tarık Buğra gibi isimler bireyin iç dünyasını esas alan psikolojik romanlar yazmışlardır. Öte yandan Oğuz Atay, Yusuf Atılgan, Orhan Pamuk gibi yazarlar geleneksel roman anlayışını biraz kırarak bireyin yalnızlığını ve bunalımını esas alan modern ve postmodern romanlar yazmışlardır.
Batı’yı taklit ederek başlayan Türk romanının, günümüzde Batı romanlarıyla başa baş giden hatta onları gölgede bırakacak derecede başarılı bir konuma geldiği söylenebilir. Yazdığı romanlarla uluslararası başarı elde eden ve bu başarıyı Nobel Edebiyat ödülü” kazanarak tescil ettiren yazarımız Orhan Pamuk’tur.
Edebiyatımızda “ilk” olma özelliği taşıyan romanlar şunlardır:
İlk çeviri roman: Telemak, (Fenelon’dan) Yusuf Kamil Paşa
İlk yerli roman: Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat, Şemsettin Sami
İlk edebî roman: İntibah, Namık Kemal
İlk tarihî roman: Cezmi, Namık Kemal
ilk realist roman: Araba Sevdası, Recaizade Mahmut Ekrem
İlk psikolojik roman denemesi: Zehra, Nabizade Nazım
İlk psikolojik roman: Eylül, Mehmet Rauf
İlk köy romanı: Karabibik, Nabizade Nazım
Batı tekniğine uygun ilk modern roman: Mai ve Siyah, Halit Ziya Uşaklıgil
İlk otobiyografik roman: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Peyami Safa
Anadolu’ya açılan ilk roman: Çalıkuşu, Reşat Nuri Güntekin
www.edebiyatvedil.net
ROMANIN UNSURLARI
OLAY
- Romanın en temel ögesidir. Kurguyu meydana getiren olay örgüsü sebep-sonuç ilişkisiyle birbirine bağlanan olaylar örgüsünün adıdır.
- Romanda bir ana olay ve bu ana olayın etrafında şekillenen yardımcı olaylar vardır.
- Anlatılan olaylar gerçek hayattan veya kurmaca dünyadan alınabilir.
- Günümüzde modern romanlarda olay örgüsünün önemini kaybettiği gözlenmektedir.
KİŞİLER
- Romanın şahıs kadrosu olarak da adlandırılan kişiler, olay örgüsünü yaşayanlardır.
- Romandaki kişiler; tip, karakter veya figüratif şahıs olarak karşımıza çıkar.
- Tip; cimrilik, korkaklık, evlat sevgisi gibi evrensel bir niteliği abartarak bir insanda toplama işidir. Belli bir sınıfı veya belli bir insan eğilimini temsil eder. Tip bireysel değil toplumsaldır, kendi gibi olanların sembolüdür. Başından geçen olaylara göre.değişiklik göstermez.
Cervantes’in aynı adı taşıyan romanındaki Don Kişot, maceraperestliği;
Balzac’ın Goriot Baba’sı, evlat sevgisini;
“Felatun Bey ile Rakım Efendi” romanındaki Felatun Bey Yanlış Batılılaşmayı,
“Yaprak Dökümü”ndeki Ali Rıza Bey, parçalanmış ailelerin fedakâr babasını temsil eden birer tiptir. - Karakter; bir eserde belli bir sınıfı veya insan eğilimini temsil etmez. Kendine özgüdür. Tipe göre daha dar kapsamlı olan karakter, huy ve davranış özellikleriyle eserde yer alır. Bu davranışları da başından geçen olaylarda değişiklik gösterebilir. Örneğin eserin başında ahlaklı olan birinin daha sonra çıkarları uğruna tüm erdemlerini bir kenara bırakıp bencil, düzenbaz bir tavır sergilemesi onun tip değil karakter olduğunu gösterir. Tipleştirmede görülen sivrileştirme ve abartma karakter çizmede yoktur.
- Figüratif şahıs; olaylara yön vermeyen, karakterlerin etrafında arada sırada görünen, filmlerdeki figüranların işlevini gören, görevleri dekor oluşturmaktan ibaret olan roman kişileridir. Hizmetçi, şoför, yoldan geçen adam, biletçi gibi… Figüratif şahsa dekoratif şahıs da denir
- Tip; cimrilik, korkaklık, evlat sevgisi gibi evrensel bir niteliği abartarak bir insanda toplama işidir. Belli bir sınıfı veya belli bir insan eğilimini temsil eder. Tip bireysel değil toplumsaldır, kendi gibi olanların sembolüdür. Başından geçen olaylara göre.değişiklik göstermez.
MEKÂN (YER)
- Romanda olayların geçtiği çevreye mekân denir.
- Hem kişilerin verilmesinde hem de olayların gelişmesinde çevrenin önemli görev. vardır. Romanlarda mekân tasvirlerine geniş yer verilir, bu tasvirlerle birlikte kahramanların davranışları ve kişilikleri de okuyucuya sezdirilimiş olur.
ZAMAN
Romandaki olayların yaşandığı andır. Zaman; bazen olayların akışına paralel gider ve kronolojik bir zaman karşımıza çıkar. Bazen de geriye dönüş veya ileri gidişlerle zaman karmaşık bir şekilde karşımıza çıkar.
KONULARINA GÖRE ROMANLAR
TARİHÎ ROMAN: Konularını tarihten ya da tarihî bir kişinin hayatından alan romanlardır. Türk edebiyatında ilk tarihî roman Namık Kemal’in “Cezmi” adlı romanıdır.
Başlıca tarihi romanlar:
Devlet Ana, Kurt Kanunu, Yol Ayrımı: Kemal Tahir
Üç İstanbul: Mithat Cemal Kuntay
Küçük Ağa, Osmancık: Tarık Buğra
Sahnenin Dışındakiler, Mahur Beste: Ahmet Hamdi Tanpınar
Şu Çılgın Türkler: Turgut Özakman
Savaş ve Barış: Tolstoy
SOSYAL ROMAN: Ekonomik sorunlar, göç, sınıfsal çatışmalar, esaret gibi toplumsal sorunları konu edinen romanlardır.
Başlıca sosyal romanlar:
Sergüzeşt: Samipaşazade Sezai
Kiralık Konak: Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Yaprak Dökümü Reşat Nuri Güntekin
Meyhane: Emile Zola
Gazap Üzümleri: John Steinbeck
Victor Hugo: Sefiller
TÖRE ROMANI: Toplumun gelenek, görenek, âdet ve inançlarını yansıtan romanlardır. Halide Edip Adıvar’ın”Sinekli Bakkal adlı romanı bu türe örnektir.
PSİKOLOJİK (TAHLİL) ROMAN: Toplumsal olaylardan çok, bireylerin ruhsal tahlillerini, iç dünyalarındaki çatışmaları ele alan romanlardır. Türk edebiyatında ilk psikolojik roman Mehmet Rauf’un “Eylül’ adlı eseridir.
Başlıca psikolojik romanlar:
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu: Peyami Safa
Genç Werther’in Acıları: Goethe
Kırmızı ve Siyah: Stendhal
TEZLİ ROMAN: Bir düşünceyi ispatlamak, bir görüşü savunmak amacıyla yazılan romanlardır. Nabizade Nazım’ın “Zehra” adlı eseri edebiyatımızın ilk tezli romanı kabul edilir.
BİYOGRAFİK ROMAN: Tanınmış bir kişinin yaşamını konu edinen romanlardır.
OTOBİYOGRAFİK ROMAN: Konusunu yazarın kendi yaşamından alan romanlardır.
Başlıca psikolojik romanlar:
Bir Bilim Adamının Romanı: Oğuz Atay
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Peyami Safa
BİLİMKURGU ROMANI: Gelecekte yaşanabilecek olayları, uzay ve teknolojik gelişmeleri işleyen romanlardır. Bu türün ilk örneklerini veren yazar “Ay’a Seyahat, Deniz Altında Yirmi Bin Fersah” romanlarının sahibi Jules Verne’dir.
FANTASTİK ROMAN: Gerçek yaşamda olması mümkün olmayan olayların, hayalî olayların anlatıldığı romanlardır. Nazlı Eray, bu tarzda roman yazmıştır.
POLİSİYE ROMAN: Suç ve çatışma eksenindeki olayları işler. Günümüzde bu tarz romanların en önemli ismi Ahmet Ümit’tir.
EGZOTİK ROMAN: Uzak ve yabancı ülkelerdeki esrarengiz yerleri ve olayları işleyen romanlardır.
MACERA (SERÜVEN) ROMANI: İlginç olayları, maceralı yolculukları işleyen, okuyucuyu heyecanlandırıp gerilim içinde bırakan romanlardır. Dünya edebiyatında, R.L. Stevenson’ın “Hazine Adası”, Daniel Defoe’nun “Robinson Crusoe”; Türk edebiyatında A. Mithat Efendinin “Hasan Mellah, Dünyaya İkinci Geliş”, Peyami Safa’nın “ Cingöz Recai “ adlı romanları bu türün en tanınmış örnekleridir.
PEMBE ROMAN: Aşk temasını işleyen romanlardır.
ETKİLENDİKLERİ EDEBÎ AKIMA GÖRE ROMANLAR:
ROMANTİK ROMAN: Duygu, hayal ve izlenimlerin ön planda olduğu romanlardır. Goethe’nin “Genç Werther’in Acıları”, Lamartine’in “Graziella”adlı romaları bu türe örnek gösterilebilir.
REALİST ROMAN: Gerçek olayların gözlem gücüne dayanılarak yazılan romanlardır. Türk edebiyatında Araba Sevdası, Mai ve Siyah, Ateşten Gömlek, Yaban”; dünya edebiyatında ise Kızıl ile Kara (Stendhal), Vadideki Zambak (Balzac), Madam Bovary (Flaubert), Savaş ve Barış (Tolstoy), Suç ve Ceza (Dostoyevski) gibi romanlar gerçekçi bir anlayışla kaleme alınmıştır.
NATÜRALİST ROMAN: Realist sanatçıların gözlem metodunu daha da ileri götürerek bilimsel deney yöntemini romana uygulayan roman anlayışıdır. Türk edebiyatında Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın bazı romanları; dünya edebiyatında Emile Zola’nın Germinal, Meyhane, Toprak gibi romanları bu tür eserlerdendir.
MODERN ROMAN: Modernizm; geleneksel, yerleşik ve alışılmış olanı, yeni ortaya çıkana uydurma eğilimi ve düşünce tarzıdır.
• Modernizm, nesnelerin, varlıkların, durumların göründükleri gibi olmadıkları düşüncesine dayalıdır.
• Klasik (geleneksel) roman, dış dünyayı, çevreyi ve toplumsal olanı önemser; dışa dönük bir özelliğe sahiptir. Modern roman ise içe dönüktür. Bireyin iç dünyasına, ruhuna, bilinçaltına eğilir.
• Öykülemede diyalog ve hikâye etme yerine bilinç akışı tekniğini kullanır. Karmaşık anlatım yöntemlerini dener. Simgelere, mitolojiye, efsanelere, mistisizme, nihilizme, fanteziye yönelir.
• Klasik (geleneksel) romanın içeriğe, anlatılana önem vermesine karşın modern roman, sanatsal boyuta, tekniğe, kurgulama yöntemine, dil kullanımına, dile dayalı oyunlara ve biçime önem verir.
• Modern roman, klasik romandan konusu, tekniği ve amacı bakımından ayrılır. Bu roman anlayışının ortaya çıkışında psikanalizin ve babası Sigmund Freud’un büyük etkisi vardır.
• Somut dünya gerçekliği yerine soyut gerçeklik önem kazanır.
• Sait Faik, Haldun Taner, Yusuf Atılgan, Vüsat O. Bener, Bilge Karasu, Nezihe Meriç, Attila Ilhan, Adalet Ağaoğlu, Ferit Edgü, Rasim Özdenören, Füruzan gibi son dönem yazarları bu anlayışla roman yazmışlardır.
POSTMODERN ROMAN: Postmodernizm, modernizmin temel dayanaklarından olan pozitivizm, rasyonalizm, ve determinizmi reddeder, ayrıca geleneksel sanat ve estetik değerlere karşı çıkar, çeşitlilik ve çoğulculuktan yanadır. Postmodernizmde gerçeklik unsurundan çok kurmaca ön plandadır.
• Yazarın amacı; romanın varoluş sürecini okuyucuya yansıtmak, sezdirmek ve okuyucunun bu sürece katılımını sağlamaktır. Romanın kurmaca bir metin olduğu okuyucuya özellikle yansıtılır.
• Bu roman anlayışına göre, romanın olay örgüsü, şahıs kadrosu, zaman, mekân ve anlatıcı unsurlarından gerçek olanla hayalî (kurmaca) olan bir aradadır. Birden fazla anlatıcı ve çoğulcu bakış açısı kullanılabilir. Bir yandan geleneklere karşı çıkarken diğer taraftan onları kullanarak ikili bir tutum sergiler.
• Postmodern roman, klasik romandaki gibi olay örgüsü üzerine kurulu bir anlatı değildir. Olay örgüsünden daha çok olayın ya da olayların ön plana çıkması söz konusudur.
• Postmodern roman, modernist romandaki gibi zor da olsa ulaşılabilir olan anlam bütünlüklerine sahip bir anlatı değildir. Buna göre, metin, anlamın tamamlanıp bitirildiği ve tüketildiği bir yer değil, aksine hiçbir zaman tamama erişilemeyen, her okumada yeniden değerlendirilmeye açık bir yerdir; çünkü ardında ve yapısında asla bir yere indirgenemeyecek olan uçsuz bucaksız bir işaretler sistemi olan dil vardır.
• Postmodern romanın diğer bir özelliği de ironi ve parodidir. Çağdaş veya modern dünyanın olumsuzlukları, yanlışlıkları ve karmaşası karşısında karamsar değil, belli bir ölçüde onu kabullenen ancak onu ciddiye almayan ve onunla alay eden bir tavır sergiler.
Zaman ve mekân geleneksel (klasik) ve modern romandaki kadar belirgin değildir.
• Romandaki “son” genellikle belirsizdir, alışılagelmiş sonlar bulunmaz.
• Sanatçının, eserin başından sonuna kadar belli bir üslubu yoktur. Gelenekleşmiş tür, şekil, edebî sanat, anlatım tarzları, ve dilin kullanılış biçimlerini reddeder Onlara göre kullandıkları dil ve bu dildeki kelimeler fertlere ait değil evrensel bir sisteme aıttır. Yazar veya şairin kendine has bir dili olmaz.
• Hayatı anlamak mümkün olmadığı gibi, bu inanca sahip bir yazarın eserinden açık bir anlam beklemek de mümkün değildir. Okuyucudan beklenen sanatçının eserine dahil olup kendi yorumunu yapmasıdır.
• Edebiyatımızda Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar, Tehlikeli Oyunlar; Orhan Pamuk’un Kara Kitap, Benim Adım Kırmızı; Latife Tekinin “Sevgili Arsız Ölüm”; İhsan Oktay Anar’ın “Puslu Kıtalar Atlası” adlı eserleri bu tarz romanlara örnek gösterilebilir.
www.edebiyatvedil.net